Türkiye, son yıllarda araştırma ve geliştirme alanında büyük bir atılım gerçekleştirerek dikkat çekici bir başarıya imza attı. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır’ın paylaştığı verilere göre, ülkenin yıllık AR-GE harcamaları 1,2 milyar dolardan 16 milyar dolara kadar yükseldi. Bu hızlı artış, sadece bütçesel bir genişleme değil, aynı zamanda Türkiye’nin inovasyona ve teknolojiye olan stratejik bağlılığının da somut bir göstergesi olarak değerlendiriliyor. Milli gelirden AR-GE’ye ayrılan payın binde beş seviyesinden yüzde 1,4’e çıkması, Türkiye’yi bu alanda İtalya ve İspanya gibi gelişmiş ülkelerle aynı kulvara taşıdı.
Türkiye, AR-GE yatırımı ile rekor kırdı
Bu gelişmeler, TEKNOFEST kapsamında düzenlenen TÜRKPATENT ISIF’25 – 10. Uluslararası Buluş Fuarı’nın açılışında kamuoyuyla paylaşıldı. Bakan Kacır, yalnızca finansal büyüklüklerin değil, insan kaynağının da ciddi bir artış gösterdiğini vurguladı. Bir dönem sadece 29 bin kişi AR-GE faaliyetlerinde yer alırken, bugün bu rakam 290 binin üzerine çıkmış durumda. Aynı şekilde, teknoparkların sayısı da 2’den 113’e ulaştı ve bu alanlarda faaliyet gösteren inovasyon odaklı şirket sayısı 56’dan 11 bin 500’e yükseldi. Bu tablo, Türkiye’nin sadece yatırım değil, aynı zamanda altyapı ve yetenek kapasitesi anlamında da güçlü bir dönüşüm yaşadığını gösteriyor.
Fikri mülkiyet alanında da kayda değer bir ilerleme söz konusu. Türkiye’nin tescilli fikri mülkiyet sayısı 93 binden 2 milyona çıkarken, yıllık patent başvuruları 414’ten 10 binin üzerine yükseldi. Bu artış, hem bireysel hem kurumsal düzeyde inovasyonun teşvik edildiğini ve somut çıktılarla desteklendiğini ortaya koyuyor. Bakan Kacır, bu kazanımların yalnızca ekonomik büyümeye katkı sağlamakla kalmayacağını, aynı zamanda Türkiye’nin stratejik ihtiyaçlarını kendi kabiliyetleriyle karşılayabilen bağımsız bir ülke olma yolculuğunda temel bir unsur olduğunu ifade etti.
Sevilen Apple Music özelliği Türkiye’ye geldi
Bu gelişmeler, Türkiye’nin yüksek teknolojili üretim, savunma sanayii, yapay zeka ve sürdürülebilir kalkınma gibi alanlarda daha etkin rol alabileceğine dair umutları artırıyor. Ortaya çıkan tablo, yalnızca bugünü değil, uzun vadede küresel rekabet gücü yüksek bir Türkiye vizyonunu da işaret ediyor.
