2024 yılı, küresel nükleer enerji üretimi açısından tarihî bir dönüm noktası oldu. Uzun süren durgunluğun ardından dünya genelindeki üretim 2.677 terawatt-saat seviyesine çıkarak şimdiye kadarki en yüksek düzeye ulaştı. Bu artışın başlıca nedeni ise Çin’in yeni reaktör yatırımlarıyla yaptığı büyük katkı olarak öne çıkıyor. Ancak ulaşılan bu zirve, nükleer enerjinin geleceği için tüm sorunların çözüldüğü anlamına gelmiyor. Sektör, önümüzdeki yıllar için ciddi belirsizliklerle karşı karşıya.
Nükleer enerji üretimi zirveye çıktı
Nükleer enerjinin geleceği, mevcut santrallerin yaşlanması, yeni yatırımların yetersiz kalması ve devam eden projelerde yaşanan gecikmeler nedeniyle risk altında. 1996 yılında dünya enerji üretiminde yüzde 17,5’lik paya sahip olan nükleer enerji, bugün bu oranı yaklaşık yüzde 9’a kadar düşürmüş durumda. Bu payı 2030 yılına kadar sabit tutmak bile oldukça zor görünüyor; çünkü bunun için bile planlananların dışında 44 yeni reaktörün daha devreye alınması gerekiyor. Bu hedef, geçmiş on yılın ortalamasına göre yılda iki buçuk kat daha hızlı bir inşaat temposunu zorunlu kılıyor.
Halen dünya genelinde yapımı süren 63 nükleer reaktörün yarısından fazlası Çin’de bulunuyor. Ancak bu projelerin önemli bir kısmı çeşitli nedenlerle gecikmiş durumda. Öte yandan, 2020’den itibaren başlatılan 45 yeni inşaat projesinin neredeyse tamamı Çin ve Rusya merkezli devlet şirketleri tarafından yürütülüyor. Bu projeler arasında Mısır ve Türkiye gibi ülkelerdeki yatırımlar da yer alıyor.
Samsung akıllı buzdolaplarında reklam göstermeye başladı
Nükleer enerjinin karşısındaki en büyük rekabet ise giderek daha hızlı büyüyen yenilenebilir enerji kaynaklarından geliyor. 2024 yılı boyunca yenilenebilir enerjiye yapılan yatırım, nükleere kıyasla 21 kat daha fazlaydı. Ayrıca yenilenebilir enerji, eklenen kapasite bakımından nükleer enerjiyi 100 kat geride bıraktı. Batarya maliyetlerinin düşmeye devam etmesi ve nükleer santrallerin maliyetinin artması, bu farkın önümüzdeki yıllarda daha da açılmasına yol açabilir.
Her ne kadar COP28 iklim zirvesinde 2050’ye kadar nükleer kapasitenin üç katına çıkarılması yönünde taahhütler verilmiş olsa da, mevcut tablo yakın vadede böyle büyük ölçekli yatırımların hızla hayata geçmesini pek mümkün kılmıyor. Bu nedenle, nükleer enerjinin küresel enerji üretimindeki payının gelecekte daha da azalması ihtimali giderek güçleniyor.